Unutulan Tanrıların İzinde: Türk Mitolojisi
- Umay San
- 24 May
- 2 dakikada okunur
Her milletin bir dili olur ancak kök salmış, zamanı aşmış milletlerin mitolojileri vardır. Bozkırın ortasında tarih sahnesine çıkan, at sırtında rüzgarla yarışan Türk milleti yalnızca savaşın değil, varoluşun da destanını yazmıştır. Türk milleti, kahramanlık kadar evrenin yaratılışına, ölümün ötesine dair sorulara da cevap arar. Türk Mitolojisi ise bu sorulara verilen bir cevaptır. Bu mitoloji yazılı kültürden ziyade sözlü kültüre dayanır.

Türk’ün Tanrısı
Türk mitolojisinin merkezinde, ezelden beri var olan kutsal bir güç yatar: Tengri. Bu güç bizzat düzenin ve zamanın kendisidir. Konuşmaz, yazmaz, doğrudan buyruk vermez ama yön verir, düzeni sağlar. “Tengri teg tengri yaratmış Türk” yani, “Tanrı, Türk’ü Tanrı’ya benzer şekilde yaratmıştır.” Sözü yalnızca bir söz değil, aslında bir kader beyanıdır. Türk, Tanrı gibi kudretli, göğün eliyle yoğrulmuş, yeryüzüne düzen tahsis etmesi için gönderilmiş bir millettir. Türk kozmolojisi, evreni üç boyutlu tasavvur eder; Gökyüzü, nurdan varlıkların mekanıdır. Yeryüzü, insanların sınandığı yerdir, Umay Ana’nın koruyucu eliyle şekillenmiştir. Yeraltı ise Erlik Han’ın hüküm sürdüğü karanlığın ve ölümün diyarıdır. Bu düzen, bir çınar gibidir. Dünya’yı tutan bu Hayat Ağacı, göğü ve yer altını birbirine bağlar. Tengri ise bu kozmosun en tepesinde yer alır. Hükümdarlara kut verir. Kut alan hükümdar ise Tengri’nin yeryüzündeki temsilcisi, onun gölgesidir.
Yeraltının Efendisi
Her şey zıddıyla kaimdir. Her ışığın, bir de gölgesi vardır. Kaşgarlı’nın bahsettiği “Yaruq” (ışık) ve “Qara” (karanlık) arasındaki denge, kozmosun temelidir. Türk mitolojisinde bu gölge, Tengri’nin karanlık oğlu Erlik Han’dır. Yeraltının tanrısıdır. Bir iblis değil, kozmik düzenin zorunlu unsurudur. Ölüm, onunla gelir ancak izin Tengri’dendir. Hayat Ağacı’nın köklerini tutar, insanoğlunu sınar. Mitlerde bu karanlık hakan, insanoğluna hastalık, felaket ve ölüm getiren olarak tasvirlenir ancak onun bu rolü, kozmosun dengesi için elzemdir. O olmadan, aydınlığın anlamı kalmaz.
Bozkırın Kutsal Dişisi
Yeryüzünün kutsal annesi, Hayat Ağacı’nın sahibi, yaşamın koruyucusu: Umay Ana. O, doğumda anneye yardım eden, yenidoğana ruh üfleyen, lohusaları koruyan dişi bir ruhtur. Beyaz giysileri ve gümüş renk saçlarıyla bebeğin başında ışık olarak görünür. Ona dua edenin, adak adayanın çocuğu olur. Türkler kadını yalnızca doğuran değil, geleceği taşıyan olarak gördüklerinden bu kutsal ruh, mitolojide önemsiz değildir. Ekinler onunla büyür, ağaçlar onun dokunuşuyla yeşerir, nesil onun eliyle devam eder. Eski Türklerde çocuğa “Umay korusun.” demek, onu en yüce korumaya emanet etmektir. Bugün hâlâ bazı Anadolu köylerinde çocuklar için kurban kesildiğinde “Umay saklasın”, bir aş piştiğinde ise “Umay Ana’mın eli olsun.” denir. Lohusa kadınların başlarına bağlanan kırmızı kuşak ise Umay Ana’nın korumasını istemektir. Bozkırda bir oba kurulduğunda yönüne dikkat edilirdi. Kuzey Erlik’in, Güney Umay’ındı. Ateş söndürülmez, üstü toprakla örtülürdü. Suya tükürülmezdi çünkü suyun ruhu incinirdi. Her şey canlı ve her şey kutsaldı.
Bugün modern şehirlerin sokaklarında yürürken fark etmesek de, özümüzden uzaklaştığımızı düşünsek de hâlâ Nevruz ateşinin üstünden atlıyor, nazardan sakınmak için kurşun döktürüyoruz. Türk, mitolojisini unuttuğunu zannetse de ritüellerinde hâlâ yaşatıyor çünkü bu mitoloji, yalnızca bir inanç sistemi değil, Türk’ün dünya görüşüdür. Doğa kutsaldır, yaşam ve ölüm kozmosun bir parçasıdır ve Türk, özünü hatırladıkça var olacaktır.
Türk Mitolojisi ile İlgili Hap Bilgiler:
Türk mitolojisinde kırk sayısı kutsal kabul edilir. Kırk gün, kırk ruh, kırk savaşçı gibi anlatımlarda geçer. “Kırkı çıkmak” deyimi buradan gelir.
Al Karısı, Türk halk inancında lohusa kadınlara ve bebeklere musallat olan kötü dişi ruhtur; bazı anlatımlarda Umay’ın gölge yanı olduğu söylenir.
Türk mitolojisinde kış ruhu Ayaz Ata, soğuk havayı getirir; dürüstleri korur, yalan söyleyenleri dondurur. Türklerin Noel Baba’sıdır.
Comments