top of page

Özel Mülkiyetin Tarihi ve Eleştirileri

  • Yazarın fotoğrafı: Enes Candar
    Enes Candar
  • 25 Şub
  • 2 dakikada okunur

Özel mülkiyet, insanlık tarihinin çeşitli evrelerinde farklı biçimlerde karşımıza çıkan, toplumsal ve ekonomik yapıyı derinden etkileyen bir kavramdır. İlkel topluluklarda avcılık ve toplayıcılık döneminde ortak mülkiyetin hâkim olduğu görülürken, tarım devrimiyle birlikte toprak ve üretim araçlarının sahipliği giderek belirginleşmiştir. Bu dönüşüm, toplumda sınıfsal ayrışmaların da başlangıcı olarak kabul edilir. Orta Çağ’da feodal düzen içinde mülkiyet, büyük ölçüde toprağa dayanmış; senyörlerin (toprak sahibi soylular) egemenliği altında serfler (topraklarda çalışan köylüler) toprak işleme hakkına sahip olsalar da gerçek mülkiyet hakkını elde edememişlerdir.


Tarihsel Arka Plan: Feodal Dünyadan Sanayi Devrimi’ne

Feodal dönemin hiyerarşik yapısında “toprağa bağlılık” hem ekonomik hem de siyasi gücün göstergesiydi. Engels, “Özel mülkiyetin kökeni, aile yapısının dönüşümüyle iç içe geçmiştir” diyerek, babanın toprağını oğluna devretmesiyle mülkiyetin sınıfsal ayrışmaya ve ataerkilliğin pekişmesine yol açtığını söyler. Bu miras düzeni, erkeklerin ekonomik gücünü artırırken, kadınların mülkiyet üzerindeki haklarını sınırlandırmıştır. Aile, sadece akrabalık değil, aynı zamanda miras ve üretim aktarımının da merkezi olmuştur. Sanayi Devrimi ise üretim araçlarının fabrikalara kaymasıyla mülkiyet ilişkilerinde yeni bir dönemi başlatmıştır.



Modern Kapitalist Düzende Mülkiyet

Sanayi Devrimi ile birlikte özel mülkiyet kavramı, yalnızca toprağa sahip olmanın ötesine geçmiş; makineler, fabrikalar ve hatta fikrî haklar da bu kapsamda değerlendirilmiştir. Ancak bu süreç, bireyin mülkiyet üzerindeki egemenliğini de sorgulanır hâle getirmiştir. Less Antman’ın “Mülkiyet, çoğu zaman sahip olduğunu sandığın şey tarafından sahiplenilmek demektir” sözü, modern kapitalist düzende bireyin mülk sahibi olmaktan çok, sahip olduğu şeyler tarafından tanımlandığını ve yönlendirildiğini gösterir. Kapitalizmin getirdiği piyasa ilişkileri içinde mülkiyet, özgürlük yerine bağımlılığın bir aracı hâline gelebilir; çünkü kişi, mülküne sahip olduğunu düşündükçe aslında ona bağımlı hâle gelir.


Eleştirel Yaklaşımlar ve Alternatif Görüşler

Özel mülkiyetin toplumsal eşitsizlik yarattığına dair eleştiriler özellikle 19. yüzyılda büyük ivme kazanmıştır. Proudhon’un ünlü “Mülkiyet hırsızlıktır” sözü, bu eleştirinin en çarpıcı ifadesidir. Elvin Dinler ve Zeynep Çalışkan da bir makalesinde “Tarihsel süreçte mülkiyetin toplumsal eşitsizlikle olan bağı yadsınamaz” diyerek konunun sosyolojik boyutunu gösterir. Félicien Challaye ise “Mülkiyet, insanoğlunun kendini gerçekleştirme ve özgürleşme alanını belirleyen bir kavramdır” diyerek, mülkiyetin yalnızca bir tahakküm aracı değil, aynı zamanda bireysel özgürlük aracı da olabileceğini söyler. 


Bu tartışmalarda, Thomas Piketty’nin sermaye birikimi eleştirisi öne çıkar. Piketty, özel mülkiyetin sermaye birikimini artırarak gelir adaletsizliğini derinleştirdiğini savunur. Bu argüman, mülkiyetin yapısal eşitsizlik üretme mekanizmasını açıklayan temel bir dayanaktır.


Özel Mülkiyet Hakkında Hap Bilgiler

  • Toprak, Orta Çağ’ın para birimiydi! Feodal dönemde toprağa sahip olmak, sadece ekonomik değil, siyasi ve sosyal statüyü de belirleyen en önemli unsurdu. Bir lordun toprakları ne kadar genişse, gücü de o kadar büyüktü.  

  • Sanayi Devrimi, fabrikaları güçlendirdi ama işçileri yoksullaştırdı! Üretim araçlarının özel mülkiyete geçmesiyle birlikte işçi sınıfı doğdu ve emeğini satmadan hayatta kalamaz hâle geldi.

  • Ataerkillik; mülkiyetle, miras yoluyla devredildi! Özel mülkiyetin ortaya çıkışı, servetin babadan oğula geçmesini “doğal” bir sistem hâline getirerek erkek egemen düzeni pekiştirdi. Kadınlar mirastan dışlanırken, mülkiyet sadece bir hak değil, aynı zamanda bir ayrıcalık hâline geldi.  

  • Özel mülkiyet, verimlilik artışı ve piyasaların işlerini daha kolaylaştırma gibi ekonomi sistemine olumlu etkilerde bulunmuştur. 




Comments


bottom of page