Kelimelerle Dans Eden Bir Zihin: Virginia Woolf
- Ezgi Kavuk
- 13 Nis
- 2 dakikada okunur
Modernizmin öncüsü, Feminizmin sesi, Bilinç akışının ustası…Bunlar Virginia Woolf’u tanımlamak için kullanabileceğimiz ifadeler sadece birkaç tanesidir. Öte yandan, onu tek başına bu ifadelerle tanımlamak da yeterli olmaz, hayatına biraz daha yakından bakmamız gerekiyor. Virginia Woolf 1882’de Londra’da, Julia Stephen ve Leslie Stephen’in dördüncü çocukları olarak dünyaya gelir. Babası Leslie, Viktorya döneminin önde gelen bir entelektüeli olup tanınmış bir yazardır. Bilhassa sahip olduğu kütüphane, sonradan Virginia’nın kendini geliştirmesi için fırsat bulduğu bir deneyim sahası olmuştur diyebiliriz. Annesi Julia ise yaşının en güzel kadınlarından biriydi, öyle ki gençliğinde bir dönem fotoğrafçılarla çalışıp modellik de yapmıştır. Ayrıca, hayırseverliği ile tanınmaktaydı. Virginia, 13 yaşında annesini ve 22 yaşındayken babasını kaybetmiş birisidir. Bu kayıpları yaşamasıyla birlikte, hayatı boyunca mücadele edeceği depresyon atakları ile tanışır.
Babasının ölümünün ardından Virginia ve kardeşleri Bloomsbury’ye taşınır. Burada, erkek kardeşlerinin aracılığıyla Bloomsbury Grubu’na katılır. Entelektüel düşünürler, yazarlar ve sanatçılardan oluşan bu grup, geleneksel Viktorya dönemine karşı çıkarak bireysel özgürlüğü ve sanatsal yaratıcılığı savunur. Virginia, burada Leonard Woolf ile tanışır ve onunla evlenir. Leonard, Virginia’nın hayatında en büyük destekçisi olur ve ona bir yayınevi kurar.
Virginia’nın en bilinen eserlerinden olan Dalgalar romanı, klasik roman anlayışını tamamen reddederek bilinç akışı tekniğiyle yazılmıştır. Bu teknik, karakterin iç dünyasına yoğunlaşarak, hisleri ve düşünceleri belirli bir mantığa uydurulmaya zorlamadan sunar. Klasik romanlarda yazar karakterin düşüncesini veya duygularını gerektikçe belirtirken, bilinç akışı tekniği, dur durak bilmeyen ve karmaşık iç dünyamızı daha doğal ve gerçekçi yansıtır. Virginia’nın, Mrs. Dalloway ve Dalgalar romanları bu tekniğin en başarılı örneklerindendir.

Virginia Woolf, bir kadının yazabilmesi için para ve kendine ait bir odaya ihtiyacı olduğunu vurgular. Bunu en iyi “Kendine Ait Bir Oda” adlı eserinde açıklar. Bu kitap, kadının toplumsal baskılar nedeniyle yazmamasını konu alan uzun bir makaledir. Kitapta, metaforunu Shakespeare’in hayali kız kardeşi Judith ile açıklar. Woolf, bir kadının ne kadar yetenekli olsa da toplumsal baskılar yüzünden Shakespeare kadar yetenekli olamayacağını vurgular. Aynı zamanda Woolf kitapta “Onlar, erkekleri olduğundan iki kat büyük gösteren büyülü ve nefis aynalar gibidir” diyerek kadınların tarih boyunca erkeklerin egemenliğine hizmet etmek zorunda kaldığını anlatır.
Woolf, karakterlerinin iç dünyasını büyük bir ustalıkla yansıtan bir yazardır. Ancak kendisi de iç dünyasında karışıklıklarla boğuşmuş ve yaşamı boyunca depresyonla baş etmek zorunda kalmıştır. Özellikle II. Dünya Savaşı döneminden çok etkilenmiş ve ruhsal bir bunalıma girmiştir. Yazamayacak kadar ağır bir depresyona girdiği dönemde eşine bir mektup yazar ve mektubunda şu sözlerle veda eder: “Bunu söylemek istiyorum, herkes bunu biliyor. Eğer biri beni kurtarabilseydi, o sen olurdun. Her şey benden geçti ve artık savaşamıyorum.” Daha sonra Ouse Nehri’ne atlayarak yaşamına son verir.
Virginia Woolf hakkında birkaç hap bilgi:
📖 Virginia’ya göre Shakespeare’in yetenekli bir kız kardeşi olsaydı bile adını bile duyamazdık. Kendine Ait Bir Oda eserinde Woolf, kadınların edebiyatta görünmezliğini anlatmak için hayali bir karakter olan Judith Shakespeare’i yaratır ve onun hiçbir zaman toplumdan kaynaklı erkek kardeşi kadar başarılı olamayacağını vurgular.
🔮 Virginia Woolf, travmanın zihin üzerindeki etkilerini edebi biçimde işleyen önemli modernist yazarlardandır. Dalgalar ve Mrs. Dalloway gibi eserlerinde, karakterlerinin bilinç akışları aracılığıyla travma, kaygı ve zihinsel çöküşün insan psikolojisini nasıl şekillendirdiğini incelemiştir. Psikanaliz kuramları daha yeni gelişirken, Woolf romanlarında bunları edebiyat yoluyla kullandı.
🌀 Virginia Woolf, romanlarında bir günü anlatırken bir insanın tüm yaşamını gösterebiliyordu. Mrs. Dalloway yalnızca bir gün içinde geçmesine rağmen, karakterlerin anılarıyla geçmiş ve şimdi iç içe geçerek bir ömür kadar geniş bir anlatı alanı yaratıyor.
Comments